13 Nisan 2020 Pazartesi

I. GENİŞ BİR ÜNLÜLER AİLESİ


Nâzım Hikmet Ran’m hayatını inceler, yapıtlarını dikkatle izlerken bu yaşamda, bu yaratmada geniş aile­sinin yer yer etkilerini görürüz. Nâzım Hikmet’in ana tarafından da, baba tarafından da ünlü kişilerle akra­ba olduğu, sanatçı insanların soyundan geldiği bir ger­çek. Nâzım her ne kadar «soy sop işinde yokum» diyor­sa da bununla soylulukla övünmeye gerek duymadığı­nı, ırkçı bir anlayışın sahibi olmadığını anlattığı kolay­ca anlaşılır.

Babası Hikmet Bey, güzel sanatlara düşkün, zarif, yabancı dil bilir, siyasetten anlar, önemli memurluklarda bulunmuştu. Hikmet Bey’in babası Mehmet Nâ­zım Paşa büyük illerde valilik yapmıştı. Farsça, Arap­ça bilir, şiir yazar, çeviriler yapardı. Mevlevi tarika tindendi. Annesi Celile Hanım’ın babası Enver Paşa’nın babası Mustafa Celalettin Paşa Gagavuzlardandı. Celi­le Hanım’ın annesi Leylâ Hanım, onun da babası Mü­şir Mehmet Ali Paşa idi.

• Nâzım’m baba tarafından yakın akrabası arasında Prof. Mehmet Ali Bilgisin, Yazar Celalettin Ezine, an­nesinin ailesi içinde de yakın akrabadan Mustafa Ce­lalettin Paşa, General Ali Fuat Cebesoy, Albay Meh­met Ali Bey, TİP Genel Başkanlarından Mehmet Ali Aybar, Şair Oktay Rifat Horozcu, sonradan eşi olacak olan Münevver (Andaç) vardır.

Nâzım Hikmet’in baba tarafına bakacak olursak Çelebi Hikmet Bey’in oğlu olan Şair Nâzım Paşa, Nâ­zım Hikmet’in dedesidir. Birçok valiliklerde bulunan Şair Nâzım Paşa’nın bir oğlu, iki kızı olmuştur. Oğlu Hikmet Bey, Matbuat Umum Müdürlüğü yapmış bulu­nan bir hariciyecidir ve Nâzım Hikmet’in babasıdır. Hikmet Bey önce Celile Hanım’la evlenmiş ve bu ev­lilikten üç çocuk dünyaya gelmiştir. Nâzım Hikmet,. Ali İbrahim ve Samiye (Şeyda Yaltırım’la evli) Hanım­dır. Ali İbrahim çok yaşamamıştır. Hikmet Nâzım Bey, Celile Hanım’dan ayrıldıktan sonra Cavide Hanım’la evlenmiş, bu evlilikten de Metin (Yasavul), Fatma (Melda, Meloş) adında biri kız biri erkek iki çocuk dünya­ya gelmiştir. Nâzım Paşa’nın kızı Mediha Hanım Memduh Ezine ile evlenmiş ve Celalettin Ezine ile Orhan Ezine dünyaya gelmiştir. Nâzım Paşa’nın öteki kızı Gü­zide Hanım ise Albay Necip Bey’in eşi olmuş ve bu ev­lilikten de iki çocuk, Ziya ve Samiye dünyaya gelmiştir. Samiye Hanım Prof. M. Ali Bilgişin’in eşidir.

Nâzım Hikmet ise dördüncü eşi Münevver (Andaç) Hanım’dan Memet adında bir çocuğun babası ol­du. Nâzım Hikmet’e bir erkek evlât kazandıran Mü­nevver Hanım, Nâzım Hikmet’in anne tarafından bü­yük babası Enver Paşa’nın soyundan gelir. Enver Paşa’nın eşi Leylâ Hanım, Paşa’nın çapkınlığından bıkmış ve Enver Paşa’dan ayrılmıştı. Paşa da, çocukların «Mü- rebbiye»si Madame Hortance’la evlenmişti. Madam Hortance Fransızdı. Bu evlilikten üç çocuk dünyaya gel­di. Ömer, Suzan ve Enver... Madam Hortance’m iyi yü­rekli, kültürlü bir hanım olmasından yararlanan En­ver Paşa, Erenköy’ünde özel bir lise açtı: Enver Paşa Li­sesi... Lisede Madam Hortance da, Enver Paşa da ders verirdi ve ciddi bir lise olarak bölgede saygınlık kazan­mıştı.

Münevver (Andaç) ’ın annesi: Marsilyalı Madam Gobi... Nâzım’ın dayısı Mustafa Bey vefat edince Ma­dam Gobi Marsilya’ya akrabaları yanma dönmedi, İs­tanbul’da kalarak Şişli’de Fransızca öğreten normal bir özel okul açtı. Madam Gobi bir süre sonra vefat edin­ce kızı Leylâ Hanım, annesinin akrabalarının yanma Marsilya’ya gitti. Münevver küçüktü, onu da götürdü. Böylece kolej öğrenimini Marsilya’da yapan Münevver hemen hiç Türkçe bilmiyordu. Kolejden sonra İstanbul’a geldi ve burada Hukuk Fakültesine yazıldı. Türkçe de öğrendi. Ressam Nurullah Berk’le evlendi, Renan adın­da bir kızları oldu. Sonra ayrılma ve Nâzım’la yeniden arkadaşlık ve evlilik.

Münevver Ayaşlı’ya bakılacak olursa «Enver Paşa, Polonya müktedisi ve büyük Türkçülerden Mustafa Celalettin Paşa’yı çok severdi. Mustafa Celalettin Pa­şa’nın yabancı ve mühtedi oluşundan kendisinin yani Mustafa Celalettin Paşa’nın çok kompleks duyduğunu hassas bir Türk hanımla evlendiğini ve çok koyu Türk ve Müslüman muhiti olan Üsküdar’da oturduğunu söy­lerdi. Mehmet Ali Paşa’nın hareminin kim olduğunu bilmiyorum (Müslüman ve Türk soyundan gelen Ayşe Hanımdı. - K.S.) Enver Paşa’da da bu kompleks hisse­dilirdi. Nitekim kaç defa bana:
«Babam Polonyalı ise de anam halis Türktür» de­miştir.

Enver Paşa, damadı Samih Rifat Bey’i (kızı Mü­nevver Hanımın ikinci eşi idi. - K.S.) sevmez ve kendi­sinden şikâyet ederdi. «Babam Türk tarihine ait ma­lumat ve vesikalarından istifade ediyor ve hiç mehaz (kaynak) göstermeden, kendi ilmi, kendi fikirleri gibi öne sürüyor» derdi. Oradan Madam Hortance söze atılır: «Bu bir yazı hırsızlığı yapıyor» der ve böylece üvey kızının kocasına olan bütün kinini ve hıncını or­taya dökerdi.» (19.2.1974 Sabah gazetesi)

Tabii biz, Münevver Ayaşlı Hanım’ın bu anlatımı­nın doğruluk derecesini bilemiyoruz.
Anne tarafından bakacak olursak Celile Hanım’m annesi Leylâ Hanım, Müşir Mehmet Âli Paşa’nın kı­zıdır. Leylâ Hanım’m eşi ise Mustafa Celalettin Paşa’ nın oğlu Dilci Enver Paşa’dır. Celile Hanım’ın kız kar­deşi Sara Hanım Okçu Avni Bey’in eşidir. Kızı Ayşe, Dündar Baştımar’la evlidir ve iki çocukları vardır: Ömer ve Fatma. Celile Hanım’m kız kardeşi Münevver Hanım önce Kadri Bey’le, sonra Samih Rifat’la evlen­miştir. Bu evlilikten Şair Oktay Rifat dünyaya gelmiş­tir. Ayrıca Hüsnüaşk Hanım ve Şeyda Yaltırım doğmuş­tur. Şeyda Yaltırım, Nâzım Hikmet’in kız kardeşi sayın Samiye ile evlenmiş, Ayşe ve Hikmet adında iki çocuk lan dünyaya gelmiştir. Ayşe, Aydın Germen’le evlen­miş, Hikmet Yaltırım doktor çıkmış ve Bayan Ergül’le evlenmiştir. Bu evlilikten de Arzu, Nâzım ve Aslı adında üç çocuğu olmuştur.

Nâzım Hikmet’in anneannesi Leylâ Hanım’ın üç kız kardeşi vardı: Adviye, Zekiye ve Hayriye. Zekiye Hanım, İsmail Fazıl Paşa ile evlenmiş ve çocukları iyi bir tahsil görerek Türk ordusunda ve İstiklâl mücade­lesinde önemli hizmetler görmüşlerdir. Bunlar Albay Mehmet Ali Bey ile General Ali Fuat Cebesoy’dur. Hay­riye Hanım ise Hüseyin Paşa ile evlenmiştir. Hayriye Hanım’ın Tahsin, Muhsin ve Nimet adında üç çocuğu ol­muştur.

Tahsin Bey Aliye Hanım’la evlenmiş, yarbaylığa yükselmiş ve iki çocuk yetiştirmiştir: Nermin Hanım ve Mehmet Ali (Aybar). Doçent Mehmet Ali Aybar, 27 Mayıstan sonra Türkiye işçi Partisi’ne Genel Başkan olarak seçilmiş, 1968 seçimlerinden sonra TîP’den istifa etmiştir. TIP kapatıldıktan ve yine kurulduktan sonra Sosyalist Parti adında yeni bir parti kurmuştu (1975). Siret Hanım’la evli olan Mehmet Ali Aybar’m bir kızı vardır: Güllü.

Bu kadar geniş bir alanda, askerlikte, politikada, sanatta ve yaşamın her dalında başarılı, ünlü kişiler­den oluşan bir aileye mensuptu Şair Nâzım Hikmet.

Böyle olduğu halde Nâzım Hikmet, atalarıyla, ak­rabalarıyla övünmeyi sevmezdi. Hatta kendisine «pa­şazade» diyenleri yerer, «Herkes kendi çalışmasıyla ha­yatını kazanır, ün yapar veya yapmaz» derdi. M. Zekeriya Sertel’e göre «Nâzım Hikmet, hemen de bütün çocukluğunu Nâzım Paşa’nın evinde geçirdi. Onun ter­biyesi ile yetişti. Nâzım Hikmet bir paşazade gibi büyü­dü ve bütün hayatında bir paşazade olmanın acısını çek­ti. Paşazade olmaktan kurtulmak için de yapmadığını bırakmadı.» (Mavi Gözlü Dev, s. 14).

Moskova’da beraber eğitim gördüğü Ş. Süreyya’nın kanısına göre «sosyal menşeine bakılırsa» Nâzım’m sos­yalist devrim yapmış Sovyetler Birliği’nde işi olmama­sı lâzım gelirdi. «Ailesinin kanında Polonya’dan, Macaristan’dan İstanbul’a, Anadolu’ya kadar, eski impara­torluğun kol attığı bütün ülkelerden bir paı-ça vardı. Dedeleri, akrabaları, valiler, kumandanlar, paşalar, hat­ta bir de serdar-ı ekrem (Başkumandan) dı. Yüzünün hatlarında cedlerinin çizgilerini taşırdı». (Suyu Arayan Adam, s. 252).

Türk büyükleri içinde, özellikle Osmanlı üst taba­kasında yer alanların da soyları içinde değişik millet­lerin kanı vardı. Ne var ki, Nâzım Hikmet yurt dışına çıkmak zorunda kalınca bu soy sorunu bazı sağcı çev­relerde hep işlenecekti. Şevket Süreyya, bu tespiti ile elbette Nâzırı’ı suçlamıyor, ama, bu «kan bağı»ndan me­det umanlar bu bilgiyi Nâzım Hikmet aleyhine kullan­ma olanağı buluyorlardı. Vâ-Nû da, ünlü yapıtı’nda Bu Dünyadan Nâzım Geçti’de Nâzım’m ailesi hakkında bilgi verirken şöyle diyordu:

«Annesinin büyükbabası Mustafa Celalettin Paşa, Borjenski soyadlı bir PolonyalIdır. Lâkin Slav ırkından değil, Gagavuz’dur. Yani Türkçülükte üzerlerinde çok durulan Hıristiyan Türklerden. Bu zat henüz Polonya da iken Tûrkçeyi türlü lehçeleriyle bilen türkoloji bilgi­ni, askeri mühendis ve topografya ressamı idi. Bir gruba katılıp yurdumuza geliyor. Müslüman oluyor. Ömer Paşa’nın kızı Saffet Hanım’la evleniyor. Bu birleşmeden ünlü dilci Enver Paşa doğuyor. Enver Paşa, Türkçeye özelliğini kazandırma savaşının ilk önderlerindendir. önemli vazifelerle Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da bu­lunuyor.»

Vâ-Nû, Nâzım’ın anne tarafından büyük dedesi «Mehmet Ali Paşa, Högönot asıllı Alman’dır. Da­ha doğrusu Protestan dinini kabul ettiği için Alman­ya’ya göçmüş Fransızların soyundandır. Kari de Troi ailesinden ve Magdeburgludur. Ziyaret için İstanbul'a gelen bir mektep gemisinden 12 yaşında miçoluk vazîfesinde bulunduğu sırada kendini denize atmış. Kızku- lesi bekçisi tarafından kurtarılmıştır. Türlü meseleler çıkmış, meşhur Sadrazam Ali Paşa ilgilenip onu Mek- teb-i Harbiye’de okutmuştur. On sekiz yaşında ihtida eden (Müslümanlığı kabullenen) gence Mehmet Ali is­mi verilmişse de zamanla Âli, Ali, halini almıştır.» (s. 34).

Nâzım Hikmet, «bir yarış atı gibi» kanı ve atala­rıyla övünmezdi ama, şiir zevkini dedesinden aldığını Övünerek söylerdi. Hatta dayısı Mehmet Ali’yi sevdi­ğini, onun şiirler yazdığını ve dayısının da etkisi al­tında kaldığını bildirirdi. Dayısı Mehmet Ali, Çanak­kale’de şehit düşen ve daha önce Balkan savaşma ka­tılan bir vatanseverdi. Dayısının şehit düştüğü haberi gelince Nâzım da ağlamış ve 1915’te dayısının, kendi üzerindeki etki ve sevgisini şöyle belirtmişti:

«Neslimin meşrıkmı bana o idi gösteren Türklüğün sanatını bana o idi öğreten Bunun için ben dayımı severim Ona karşı kalbimde pek ulu bir hürmet beslerim.»

Nazım Paşa’nın meclisinde okunanlar olmuştu. Dayısın­dan da şiirin özelliklerini sormuş ve ilk edebi bilgilerini Dede’den ve Dayı’dan almıştı. Nâzım Hikmet’e şiiri sev­diren ve Mevlevi şiirinin en güzel ürünlerini dinleten insan, Nâzım Paşa idi. Nâzım Paşa Balkan savaşı ye­nilgisi üzerine (1913) yapılan Bükreş anlaşması ile Yu­nanistan’a bırakılan Selânik’in son Osmanlı Valisi idi. Mevlevi şairlerindendi. Selânik’in Yunanistan’a bırakıl­ması kararı üzerine âdeta isyan eden Nâzım Paşa, emek­liliğini isteyerek Devlet memurluğu yapmaya kendi is­teğiyle son vermişti:

73 yaşında emekliye ayrılan Mehmet Nâzım Pa­şa, İstanbul’a dönmüştü. Geçkin yaşına rağmen sağ­lığı yerinde idi ama, omuzları biraz çökmüştü.

• Mehmet Nâzım Paşa, evin bahçesinde, kendisini ziyarete gelen Üsküdar Mevlevihanesi mensuplarıyla sohbet eder, Mevlana’dan şiirler okur, tarikat konula­rını tartışırlardı. Nâzım, bu mevlevilerin çok içten ko­nuşmalarından zevk alır, bu temiz yüzlü, kibar insanla­rı dinler, konuşulanları anlamaya çalışırdı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder