Nâzım Hikmet Ran’m hayatını inceler, yapıtlarını dikkatle izlerken bu
yaşamda, bu yaratmada geniş ailesinin yer yer etkilerini görürüz. Nâzım
Hikmet’in ana tarafından da, baba tarafından da ünlü kişilerle akraba olduğu,
sanatçı insanların soyundan geldiği bir gerçek. Nâzım her ne kadar «soy sop
işinde yokum» diyorsa da bununla soylulukla övünmeye gerek duymadığını, ırkçı
bir anlayışın sahibi olmadığını anlattığı kolayca anlaşılır.
Babası Hikmet Bey, güzel sanatlara düşkün, zarif,
yabancı dil bilir, siyasetten anlar, önemli memurluklarda bulunmuştu. Hikmet
Bey’in babası Mehmet Nâzım Paşa büyük illerde valilik yapmıştı. Farsça, Arapça
bilir, şiir yazar, çeviriler yapardı. Mevlevi tarika tindendi. Annesi Celile
Hanım’ın babası Enver Paşa’nın babası Mustafa Celalettin Paşa Gagavuzlardandı.
Celile Hanım’ın annesi Leylâ Hanım, onun da babası Müşir Mehmet Ali Paşa idi.
• Nâzım’m baba tarafından yakın akrabası arasında Prof. Mehmet Ali
Bilgisin, Yazar Celalettin Ezine, annesinin ailesi içinde de yakın akrabadan
Mustafa Celalettin Paşa, General Ali Fuat Cebesoy, Albay Mehmet Ali Bey, TİP
Genel Başkanlarından Mehmet Ali Aybar, Şair Oktay Rifat Horozcu, sonradan eşi
olacak olan Münevver (Andaç) vardır.
Nâzım Hikmet’in baba tarafına bakacak olursak Çelebi Hikmet Bey’in oğlu
olan Şair Nâzım Paşa, Nâzım Hikmet’in dedesidir. Birçok valiliklerde bulunan
Şair Nâzım Paşa’nın bir oğlu, iki kızı olmuştur. Oğlu Hikmet Bey, Matbuat Umum
Müdürlüğü yapmış bulunan bir hariciyecidir ve Nâzım Hikmet’in babasıdır.
Hikmet Bey önce Celile Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten üç çocuk dünyaya
gelmiştir. Nâzım Hikmet,. Ali İbrahim ve Samiye (Şeyda Yaltırım’la evli) Hanımdır.
Ali İbrahim çok yaşamamıştır. Hikmet Nâzım Bey, Celile Hanım’dan ayrıldıktan
sonra Cavide Hanım’la evlenmiş, bu evlilikten de Metin (Yasavul), Fatma (Melda,
Meloş) adında biri kız biri erkek iki çocuk dünyaya gelmiştir. Nâzım Paşa’nın
kızı Mediha Hanım Memduh Ezine ile evlenmiş ve Celalettin Ezine ile Orhan Ezine
dünyaya gelmiştir. Nâzım Paşa’nın öteki kızı Güzide Hanım ise Albay Necip
Bey’in eşi olmuş ve bu evlilikten de iki çocuk, Ziya ve Samiye dünyaya
gelmiştir. Samiye Hanım Prof. M. Ali Bilgişin’in eşidir.
Nâzım Hikmet ise dördüncü eşi Münevver (Andaç)
Hanım’dan Memet adında bir çocuğun babası oldu. Nâzım Hikmet’e bir erkek evlât kazandıran Münevver Hanım, Nâzım Hikmet’in
anne tarafından büyük babası Enver Paşa’nın soyundan gelir. Enver Paşa’nın eşi
Leylâ Hanım, Paşa’nın çapkınlığından bıkmış ve Enver Paşa’dan ayrılmıştı. Paşa
da, çocukların «Mü- rebbiye»si Madame Hortance’la evlenmişti. Madam Hortance Fransızdı.
Bu evlilikten üç çocuk dünyaya geldi. Ömer, Suzan ve Enver... Madam Hortance’m
iyi yürekli, kültürlü bir hanım olmasından yararlanan Enver Paşa,
Erenköy’ünde özel bir lise açtı: Enver Paşa Lisesi... Lisede Madam Hortance
da, Enver Paşa da ders verirdi ve ciddi bir lise olarak bölgede saygınlık kazanmıştı.
Münevver (Andaç) ’ın annesi: Marsilyalı Madam Gobi... Nâzım’ın dayısı
Mustafa Bey vefat edince Madam Gobi Marsilya’ya akrabaları yanma dönmedi, İstanbul’da
kalarak Şişli’de Fransızca öğreten normal bir özel okul açtı. Madam Gobi bir
süre sonra vefat edince kızı Leylâ Hanım, annesinin akrabalarının yanma
Marsilya’ya gitti. Münevver küçüktü, onu da götürdü. Böylece kolej öğrenimini
Marsilya’da yapan Münevver hemen hiç Türkçe bilmiyordu. Kolejden sonra
İstanbul’a geldi ve burada Hukuk Fakültesine yazıldı. Türkçe de öğrendi. Ressam
Nurullah Berk’le evlendi, Renan adında bir kızları oldu. Sonra ayrılma ve
Nâzım’la yeniden arkadaşlık ve evlilik.
Münevver Ayaşlı’ya bakılacak olursa «Enver Paşa,
Polonya müktedisi ve büyük Türkçülerden Mustafa Celalettin Paşa’yı çok severdi.
Mustafa Celalettin Paşa’nın yabancı ve mühtedi oluşundan kendisinin yani
Mustafa Celalettin Paşa’nın çok kompleks duyduğunu hassas bir Türk hanımla
evlendiğini ve çok koyu Türk ve Müslüman muhiti olan Üsküdar’da oturduğunu söylerdi.
Mehmet Ali Paşa’nın hareminin kim olduğunu bilmiyorum (Müslüman ve Türk
soyundan gelen Ayşe Hanımdı. - K.S.) Enver Paşa’da da bu kompleks hissedilirdi.
Nitekim kaç defa bana:
«Babam Polonyalı ise de anam halis Türktür» demiştir.
Enver Paşa, damadı Samih Rifat Bey’i (kızı Münevver Hanımın ikinci eşi
idi. - K.S.) sevmez ve kendisinden şikâyet ederdi. «Babam Türk tarihine ait malumat
ve vesikalarından istifade ediyor ve hiç mehaz (kaynak) göstermeden, kendi
ilmi, kendi fikirleri gibi öne sürüyor» derdi. Oradan Madam Hortance söze
atılır: «Bu bir yazı hırsızlığı yapıyor» der ve böylece üvey kızının kocasına
olan bütün kinini ve hıncını ortaya dökerdi.» (19.2.1974 Sabah gazetesi)
Tabii biz, Münevver Ayaşlı Hanım’ın bu anlatımının doğruluk derecesini
bilemiyoruz.
Anne tarafından bakacak olursak Celile Hanım’m annesi
Leylâ Hanım, Müşir Mehmet Âli Paşa’nın kızıdır. Leylâ Hanım’m eşi ise Mustafa
Celalettin Paşa’ nın oğlu Dilci Enver Paşa’dır. Celile Hanım’ın kız kardeşi
Sara Hanım Okçu Avni Bey’in eşidir. Kızı Ayşe, Dündar Baştımar’la evlidir ve
iki çocukları vardır: Ömer ve Fatma. Celile Hanım’m kız kardeşi Münevver Hanım
önce Kadri Bey’le, sonra Samih Rifat’la evlenmiştir. Bu evlilikten Şair Oktay
Rifat dünyaya gelmiştir. Ayrıca Hüsnüaşk Hanım ve Şeyda Yaltırım doğmuştur.
Şeyda Yaltırım, Nâzım Hikmet’in kız kardeşi sayın Samiye ile evlenmiş, Ayşe ve
Hikmet adında iki çocuk lan dünyaya gelmiştir. Ayşe, Aydın Germen’le evlenmiş,
Hikmet Yaltırım doktor çıkmış ve Bayan Ergül’le evlenmiştir. Bu evlilikten de
Arzu, Nâzım ve Aslı adında üç çocuğu olmuştur.
Nâzım Hikmet’in anneannesi Leylâ Hanım’ın üç kız kardeşi vardı: Adviye,
Zekiye ve Hayriye. Zekiye Hanım, İsmail Fazıl Paşa ile evlenmiş ve çocukları
iyi bir tahsil görerek Türk ordusunda ve İstiklâl mücadelesinde önemli
hizmetler görmüşlerdir. Bunlar Albay Mehmet Ali Bey ile General Ali Fuat
Cebesoy’dur. Hayriye Hanım ise Hüseyin Paşa ile evlenmiştir. Hayriye Hanım’ın
Tahsin, Muhsin ve Nimet adında üç çocuğu olmuştur.
Tahsin Bey Aliye Hanım’la evlenmiş, yarbaylığa yükselmiş ve iki çocuk
yetiştirmiştir: Nermin Hanım ve Mehmet Ali (Aybar). Doçent Mehmet Ali Aybar, 27
Mayıstan sonra Türkiye işçi Partisi’ne Genel Başkan olarak seçilmiş, 1968
seçimlerinden sonra TîP’den istifa etmiştir. TIP kapatıldıktan ve yine
kurulduktan sonra Sosyalist Parti adında yeni bir parti kurmuştu (1975). Siret
Hanım’la evli olan Mehmet Ali Aybar’m bir kızı vardır: Güllü.
Bu kadar geniş bir alanda, askerlikte, politikada, sanatta ve yaşamın her
dalında başarılı, ünlü kişilerden oluşan bir aileye mensuptu Şair Nâzım
Hikmet.
Böyle olduğu halde Nâzım Hikmet, atalarıyla, akrabalarıyla övünmeyi
sevmezdi. Hatta kendisine «paşazade» diyenleri yerer, «Herkes kendi
çalışmasıyla hayatını kazanır, ün yapar veya yapmaz» derdi. M. Zekeriya
Sertel’e göre «Nâzım Hikmet, hemen de bütün çocukluğunu Nâzım Paşa’nın evinde
geçirdi. Onun terbiyesi ile yetişti. Nâzım Hikmet bir paşazade gibi büyüdü ve
bütün hayatında bir paşazade olmanın acısını çekti. Paşazade olmaktan
kurtulmak için de yapmadığını bırakmadı.» (Mavi Gözlü Dev, s. 14).
Moskova’da beraber eğitim gördüğü Ş. Süreyya’nın kanısına göre «sosyal
menşeine bakılırsa» Nâzım’m sosyalist devrim yapmış Sovyetler Birliği’nde işi
olmaması lâzım gelirdi. «Ailesinin kanında Polonya’dan, Macaristan’dan
İstanbul’a, Anadolu’ya kadar, eski imparatorluğun kol attığı bütün ülkelerden
bir paı-ça vardı. Dedeleri, akrabaları, valiler, kumandanlar, paşalar, hatta
bir de serdar-ı ekrem (Başkumandan) dı. Yüzünün hatlarında cedlerinin
çizgilerini taşırdı». (Suyu Arayan Adam, s. 252).
Türk büyükleri içinde, özellikle Osmanlı üst tabakasında yer alanların da
soyları içinde değişik milletlerin kanı vardı. Ne var ki, Nâzım Hikmet yurt
dışına çıkmak zorunda kalınca bu soy sorunu bazı sağcı çevrelerde hep
işlenecekti. Şevket Süreyya, bu tespiti ile elbette Nâzırı’ı suçlamıyor, ama,
bu «kan bağı»ndan medet umanlar bu bilgiyi Nâzım Hikmet aleyhine kullanma
olanağı buluyorlardı. Vâ-Nû da, ünlü yapıtı’nda Bu Dünyadan Nâzım Geçti’de Nâzım’m ailesi hakkında
bilgi verirken şöyle diyordu:
«Annesinin büyükbabası Mustafa Celalettin Paşa, Borjenski soyadlı bir
PolonyalIdır. Lâkin Slav ırkından değil, Gagavuz’dur. Yani Türkçülükte
üzerlerinde çok durulan Hıristiyan Türklerden. Bu zat henüz Polonya da iken
Tûrkçeyi türlü lehçeleriyle bilen türkoloji bilgini, askeri mühendis ve
topografya ressamı idi. Bir gruba katılıp yurdumuza geliyor. Müslüman oluyor.
Ömer Paşa’nın kızı Saffet Hanım’la evleniyor. Bu birleşmeden ünlü dilci Enver
Paşa doğuyor. Enver Paşa, Türkçeye özelliğini kazandırma savaşının ilk
önderlerindendir. önemli vazifelerle Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da bulunuyor.»
Vâ-Nû, Nâzım’ın anne tarafından büyük dedesi «Mehmet
Ali Paşa, Högönot asıllı Alman’dır. Daha doğrusu Protestan dinini kabul ettiği
için Almanya’ya göçmüş Fransızların soyundandır. Kari de Troi ailesinden ve
Magdeburgludur. Ziyaret için İstanbul'a gelen bir mektep gemisinden 12 yaşında
miçoluk vazîfesinde bulunduğu sırada kendini denize atmış. Kızku- lesi bekçisi
tarafından kurtarılmıştır. Türlü meseleler çıkmış, meşhur Sadrazam Ali Paşa
ilgilenip onu Mek- teb-i Harbiye’de okutmuştur. On sekiz yaşında ihtida eden
(Müslümanlığı kabullenen) gence Mehmet Ali ismi verilmişse de zamanla Âli,
Ali, halini almıştır.» (s. 34).
Nâzım Hikmet, «bir yarış atı gibi» kanı ve atalarıyla övünmezdi ama, şiir
zevkini dedesinden aldığını Övünerek söylerdi. Hatta dayısı Mehmet Ali’yi sevdiğini,
onun şiirler yazdığını ve dayısının da etkisi altında kaldığını bildirirdi.
Dayısı Mehmet Ali, Çanakkale’de şehit düşen ve daha önce Balkan savaşma katılan
bir vatanseverdi. Dayısının şehit düştüğü haberi gelince Nâzım da ağlamış ve
1915’te dayısının, kendi üzerindeki etki ve sevgisini şöyle belirtmişti:
«Neslimin meşrıkmı bana o idi gösteren Türklüğün sanatını bana o idi
öğreten Bunun için ben dayımı severim Ona karşı kalbimde pek ulu bir hürmet
beslerim.»
Nazım Paşa’nın meclisinde okunanlar olmuştu. Dayısından da şiirin
özelliklerini sormuş ve ilk edebi bilgilerini Dede’den ve Dayı’dan almıştı.
Nâzım Hikmet’e şiiri sevdiren ve Mevlevi şiirinin en güzel ürünlerini dinleten
insan, Nâzım Paşa idi. Nâzım Paşa Balkan savaşı yenilgisi üzerine (1913)
yapılan Bükreş anlaşması ile Yunanistan’a bırakılan Selânik’in son Osmanlı
Valisi idi. Mevlevi şairlerindendi. Selânik’in Yunanistan’a bırakılması kararı
üzerine âdeta isyan eden Nâzım Paşa, emekliliğini isteyerek Devlet memurluğu
yapmaya kendi isteğiyle son vermişti:
73 yaşında emekliye ayrılan Mehmet Nâzım Paşa, İstanbul’a dönmüştü. Geçkin
yaşına rağmen sağlığı yerinde idi ama, omuzları biraz çökmüştü.
• Mehmet Nâzım Paşa, evin bahçesinde, kendisini ziyarete gelen Üsküdar
Mevlevihanesi mensuplarıyla sohbet eder, Mevlana’dan şiirler okur, tarikat
konularını tartışırlardı. Nâzım, bu mevlevilerin çok içten konuşmalarından
zevk alır, bu temiz yüzlü, kibar insanları dinler, konuşulanları anlamaya
çalışırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder